25 Mart 2020 Çarşamba

yalnızca yalnız

sadece bir başlık atmış ve gitmişim yıllar önce, 'yalnızca yalnız ' diye..
bunu hissettiğim bir vakitte aniden yazmak istedim ve işte buradayım yıllar üstüne.
yalnızlık biliyor musun seni  çok seviyorum, seni çok önemsiyorum. Çünkü burada yalnızız, bizi kıracak kimse yok burada, bizden çekinmeden kalbimizi kötülükle tanıştırmak için uğraşan zorbalar yok, sadece yalnızlığım..

22 Şubat 2018 Perşembe

zaman çok geçti..
geçmeden durmuyor,
geçerken de durmuyor,
zaman hiç durmuyor.. 4 gün sonra tam 1 ay olacak..

Karışık hissediyorum yine..
 belki de sadece karışık , içimin, sorumluluklarımı andıran ceketi sırtından fırlatıp, sırtını herşeye dönüp çekip gitmek istediğini gördüğümde, hüznün , yine şimdi de olduğu gibi boğazımdan tutup sıktığı ve hiç bırakmadığını hissettiğim anlarda yazasım geliyor..
boğazımdaki eller çok sıkı, dar, zorluyor beni.. iz kalıyor içerlerimde..
Ben neden neye ne için niye bu kadar bel bağlıyorum? Ölene kadar ağlama hissine boğulmak ve kurtulamadığım hislerle başbaşa şu odada yalnız , biçare, köşesiz, bucaksız, dostsuz, tasalı...

Neden bu yaş denen şey gözlerimi bulandırıyor, yazdıklarımı içim cam gibi görüp birebir yaşarken, neden gözlerim göremiyor? yaşım da kalmasın, senin kalmadığın gibi..
Zorlanıyor beynim, kalbim, yutkunurkenki gibi..
Dardayım..Tahmin ettiğinden daha da çok..
Ve korkarım ki beni bu dardan sen bile kurtaramayacaksın..ve beni bu duruma ben dolayısıyla 'sen' atmışken kurtarmak isteyeceğini hiç sanmıyorum..

Ben hayattan ders istedim, bana bizim ayrılığımızı verdi.. hep zorlanamayan şey gelişemezmiş deyip yaşadıklarımın iyi tarafını görmek için kendimi zorlardım.
İstemiyorum şimdi.. zorlanmak istemiyorum, iyi taraf istemiyorum, görmek istemiyorum, duymak istemiyorum..yemek istemiyorum, gülmekte..

Sezen, acıttım canını sevdikçe mi diyordu..

İyi şeyler yaptığımı sandığım , iyi olduğumuzu sandığım her günün öyle olmadığını kanıtladın bana ..
Bunların hepsi benden habersiz oldu, senin için kendimce güzellikler düşündüğümü sanarken seni günden güne güzellikten ve gülmekten uzaklaştırmışım. Bunları sana söyleyebilmek yerine buz gibi odada, soğuk tonda bir bilgisayarın ekranına doğru bunları yazmak ve klavyeyi kullanmak zorunda olmak.. 
Duygusuz değildin, hala değilsin sanırım.. biliyor musun? değişmemi isteseydin değişirdim, söyleseydin yapardım, nasıl ki bizim için birşeyler yaptığımı sanıp aslında herşeyi batırmışsam, bu sefer bunları görüp gerçekten birşeyler yapabilirdim...
Bu mesafeyi aramıza çektiğinde bana neler olacağını hiç düşündün mü?
belki arkadaş olduğumuzu , dost olduğumuzu sandığım o her gün , her an, çoğu an seni yıprattım, yordum, tahammülünün sınırını zorladım.. ama bunu bilinçli ve isteyerek yapmadım, yapamazdım, yapmazdım, ciddiyetini anlasam asla yapmayacaktım da. bilemedim.. ama sen bu sonun beni mahvedeceğini bilirdin..
 MAHVOLDUM.

Sadece bir an ölümü istemiştim ve o an inancım ilk defa aklımdan çıktı.. havadaki oksijen tanesi gibi kendimi asılı ve boşlukta hissettim, herşeyden muaf, sorumluluksuz..

Anılar ve bize dair herşey çöp olmaya yüz tutuyor şimdilerde.. çünkü hiçbirine bir yenisi eklenmiyor..
Müzik dinlemek istemiyorum, çünkü aklıma gelmen beni karmaşık hissettiriyor, çökük hissettiğim zamanlar kulaklarım tıkanıyor zaten.. şu anki gibi.. ve herşey boğuk..
kalbimin her gece sırf hüzünden, daralmaktan, hıçkırıktan, boğulmaktan yerinden çıkıyormuşçasına atmasına izin verdiğin için sana müteşekkirim , iyiliğini istediğimi sanarken anlamadan mahvettiğim ve tahammülüne tahammülsüzlük eklediğim eski arkadaşım ..
Mecburi ayrılığın lamı cimi olmazmış anlattın.
Bence, gitmeyi istemeyen birinin veda sözcükleri hiç bitmez, gitmek isteyenin sadece ' bir ' hoşçakal ' ına karşılık..

Hoşçakal'a benzer son bir sözüm yok, üzgünüm.. çünkü ben hiçbirzaman senden gitmeyi isteyen taraf olmayacağım..


25 Haziran 2017 Pazar

Büyük Krem Kapı

     Beni sorarsanız söyleyeyim, 5.sınıfa kadar herkes ailesinin zoruyla ne kadar kitap okursa işte o kadardı benimde okumalarım.. taa ki 5. sınıfta okul değiştirip , 1 aydan sonra da sınıfımızın yeri değiştirildiğinde, yeni sınıfımın karşısında, ilkokul öğrencilerine göre epey büyükçe bir kütüphaneyle arkadaş oluncaya kadar..

 son iki ders kalmıştı o günün bitmesine, öğretmen derse gelmemişti, yoklamanın da varlamanında pek bi önemi yoktu  diye hatırlıyorum..
Okul değiştirdiğim ilk günlerdi..geldiğim yerdende edinebileceğim arkadaş denilen şeyden yoktu bende, orda da edinmedim pek.. çünkü çok başkaydı dertleri, dertlerine çare düşündükleri dermanları, sohbet konuları , istedikleri ,  istemedikleri... benimseyemedim. Dersin boş olması öğrencilere neler yaptırıyorsa, herkeste bir tutam onlardan yapıyordu.. Kimisi belki de içinde ne pırlantalar, zümrütler barındıran  envayi çeşit kitapların sayfalarını üçlü beşli yırtıp top yapıyor, kapağını kırdıkları çöp kutusunu sportif kişilikleriyle (!) basket potasına çeviriyorlardı..Kimisi belli bir yaşın onda oluşturması gereken olgunluğu barındırmadığını o kadar belli ediyordu ki, etrafına da birilerini toplayıp, zorunlu olarak yapılması gerekli bir şeymiş, olmazsa olmazmış gibi dedikodunun kitabını yazıyordu yazar kimliğiyle..kimisi de sessiz olmayana eksi koyacağım derken anlamadan tüm tahtayı tirelerle dolduruyordu lider kimliğiyle..
en öndeydim, görmek istemiyordum o manzarayı, ne manzaraydı ama.. arkama dönüp baktım ve bi an önce o sınıftan çıkmam gerektiğini hissetmemle kendimi dışarı atmam bir oldu..

uzunca bir koridor..

lavabo olmasına rağmen ihtiyaç karşılamak için dahi olsa girilmeye yanaşılmayacak kadar beter ve fevkalade kötü kokan sıradan bir ilkokul WC'si.. (şükür ki her istediğimde lavobaya gidebilecek kadar yakın olan bir evim vardı.)

ve daha önce farkındalığını yaşamadığım krem renginde, büyükçe bir kapı..

Kilidinin benim şansıma açık olabileceğini hiç düşünmeden açmaya yeltendim, Kilidi benim şansıma açıktı.. hiç beklemediğim bir manzara.. ciddi anlamda büyükçe, sıra sıra dizili bembeyaz kitaplıklar, tavana kadar raflı ve rafları boşluk kalmayacak şekilde tane tane hikaye, roman, dergi ve ciltlerle dolu.. öyle doldu benim içimde işte.. kitap kokusunu bu kadar seveceğimi tahmin etmezdim.. çok sevdim.



senaryonun kızı varmış

gördün mü bak,
bombalar patlıyor..
Ademoğlu da bir dünya, apayrı bir mecra,
onun da içinde ne bombalar patlıyor..
dünyadaki bomba gündemin zirvesi, peki ya dünyayı dünya yapanın içindeki bombalar?


Anafikirsiz konuşma sanatsızlığı

Her konuşmaya başladığınızda, türlü türlü bahanelerle sizi susturan veya dinlemeyi bilmediği için dinlemeyen insanlar olmuştur hayatınızda.

-' ne çok konuştun be!'
-' sen konuşunca başım ağrıyor biliyor musun ?'
-yeter ne uzattın yaa !'

 gibi ifadelerle karşılaşmış olabilirsiniz zaman zaman.

Söyleyeceklerinizin bir anafikri varsa güvenin kendinize,  bir yolunu bulun ve anlatmaktan çekinmeyin. Şimdilerde büyüyen çocuklar,  sırf kendilerini ifade edemedikleri için , birçok sorunla karşılaşıyorlar. Peki daha kendini ifade edemeyen çocuk, bunun içinde oluşturduğu zararları nasıl çözüme ulaştırsın, birde çocuğun derdinden anlamayan bir aile varsa etrafında, o zaman üstün bir zarardayız demektir. Yani çocuk anlatmayı bilmez, fırsatları değerlendiremez, söz hakkı alamaz; etrafındakiler de dinlemeyi bilmez, konuşmaya bayılır ama anafikirsizlikte sınır tanımazsalar sonuç hüsran olur.

Bu zamanın gençleri olarak biz, 10-15 yıl sonrasının yetişkin bireyleri olacağız. Dünyaya yeni bir insan yetiştiren birer ebeveyn belki de.. Biz dinlemeyi bilmeyip, sadece anlatırsak, baş ağrıtırsak, çocuklarımızın gözünde iyi bir anne-baba profili oluşturamayız.

 Konuştuğunda anlattığı şeylerde anafikri olmayanların zannetmiyorum dolu konuştuğunu, yani çok konuşmak fazla kelime kullanma sanatı değil, anafikirsiz konuşma sanatsızlığıdır.
Anafikirli cümlelerle , konularla istediklerimizi rahatça beyan edebilelim, o da bizim sanatımız olsun öyleyse!
İçimizde bir yerlerde adalet, eşitlik, doğruluk gibi kavramların hepsini barındıran bir baş tacı yatıyor ..
Vicdan.

Kimilerinde gerçekten yatıyor aylakça.
Muhasebenin en sağlamı vicanı barındırandır, hakkını vererek yapabilmek ümidiyle..


neden?
bi insan neden böyle hissetsin,
insandan çok bi yavru, bi evlat, neden böyle içine içine ağlasın..

Gülüşen bir anne-baba ve kız..
hasret içim..
yaşayamadım  değil , gerçek olduğuna inanacak kadar doyamadım, tam gerçek diyecekken kaydı o anlar ellerimin arasından, kalbimin yarasından, dışarı...
doyamadım...